Ebû Derda (r.a.) anlatıyor:
“Allah Resûlü’nü (s.a.v.) şöyle derken dinledim:
‘Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır.
Melekler, yaptığı işten dolayı duydukları hoşnutluğu belirtmek üzere ilim öğrenenin üzerine kanatlarını gererler. Göktekiler ve sudaki balıklara varıncaya kadar yeryüzünde yaşayan tüm canlılar ilim öğrenen kimse için mağfiret dilerler.
Alimin, ibadetle meşgul olan (âbid) kimseye olan üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmazlar. Peygamberler miras olarak sadece ilim bırakırlar. Kim ilmi elde ederse büyük bir pay ele geçirmiş olur.”
Ebû Davud, Tirmizî, İbn Mâce, Beyhaki ve İbn Hibban
“Oku..”4
Allah-u Teâlâ’nın, Peygamberi Muhammed’e (s.a.v.) söylediği ilk söz. Hz. Peygamber’in kalbine inen ilk vahiy nuru... Vahyin ilk ışıltısı ve ilk aydınlığı...
Okumak ilmin yolu; ilim ise bilmenin kaynağıdır. Bilgi ise aklın ve kalbin nurudur. Bilgi olmadığı takdirde akıl ve kalp, cehaletin ıssız vadilerinde, dalaletin çöllerinde nereye gittiğini bilmez şaşkın bir halde kalakalır. Bilgi olmadığı sürece akıl ve kalp asla hidayet yolunu bulamaz.
İlimden maksat; bireyin dünya ve ahiret hayâtında kendisinden faydalandığı ve başkalarına da faydalı olduğu her ilimdir. Özelikle insanı evrenin, hayâtın ve eşyanın değişmez kanunlarının kaynağı olan Yaratıcı’ya bağlayan ilimdir. Çünkü insanın öğrendiği ve keşfettiği bütün bilgilerin yegane kaynağı ve mercii ancak Allah’tır. Aynı şekilde elde edilen maddi neticelerin kaynağı da O’dur.
Çiftçinin ürün elde etmek, hasat almak ya da istifade etmek amacıyla toprağa bıraktığı çekirdek ya da tohumu düşün. Allah işte o çekirdek ve tohumun ürününü verebilmesini belli koşullara bağlamıştır. Bu koşullardan bir tanesi eksik olsa, toprağa bırakılan o çekirdek veya tohum asla beklenen ürünü vermez.
Çiftçinin ya da ziraatçinin tecrübeleri ve uygulamaları esnasında elde ettiği ilmin kaynağı ve esası Rabdir. Çekirdeğin, tohumun, havanın, suyun, güneşin Rabbi... Aynı şekilde çalışan elin, gözlemleyen gözün, şefkatli gönlün Rabbi...
Bütün bunların üstünde ise “ümit” var...
Bol ve temiz ürün elde etme ümidi...
Geçmişte ve günümüzde birtakım insanlar, ümidi ve imani ilmi temelinden saptırarak kendi zanlarınca birtakım zaruri sonuçlara bağladılar. Gerçekte onlar hakikatin etrafında dolaşmakta ama ona asla ulaşamamaktadırlar.
Çünkü ümit gayb’dır... Gayb ise yalnızca Allah’ın kudret ve tasarrufundadır.
İlim konusunda, dünyevi ilimleri ve özelliklerini mutlaka anlatacak olsaydım, dini ilimleri anlatmadan geçmezdim. Çünkü dini ilimler anlatılmaya daha layıktır. Kaldı ki, dini ilimleri anlatmak da ilim öğretme ve öğrenmenin bir çeşididir. Bazen zındıklığın amaçlandığı, yıkımın hedeflendiği ve dini ilmin ifsadı niyetiyle öğrendiği durum bunun dışında kalır... Bunda ise pek çok tehlike vardır. Allah’ın Resûlü (s.a.v.) ne kadar doğru söylemiş:
“Ümmetim hakkında en çok endişe ettiğim şey, çok bilmiş her münafıktır.”
Hadis-i şerîfe, temiz ve iffetli söze dönüyoruz:
“Hiç kuşkusuz ilim öğrenmek farzdır.”
İlmin farz oluşuna ilişkin pek çok özendirici faktör vardır. “Kim ilim tahsili için yola koyulursa Allah onun için cennete giden yolu kolaylaştırır...”
“Kolaylaştırır” sözcüğünde duralım.
Hadis-i şerîfte buyurulmaktadır ki:
“Cennet gönle hoş gelmeyen şeylerle çevrilidir.”
Öyleyse cennet yolu zorlu ve çetindir. Cennet’in etrafı meşakkat, yorgunluk ve bıkkınlıklarla kuşatılmıştır. Cennet yolcusu pek çok yanılmalara, yanlışlara, tökezlemelere düçar olacaktır.
İnsan nefsini tahrik eden şehvet çukurları, keyfi arzuların zirveleri, şehvet dikenleri ve tırmıkları... Ter, gözyaşı, mücadele, savaş ve sabır...
Bunların hepsi ilmin kaynağına sımsıkı bağlanmış ilim öğrencisinin önünde kolaylaşmaktadır. Niçin?
Çünkü ilim öğrencisi, engeller karşısında ancak apaçık bir delille hareket ederek bütün engelleri hiçbir zorluk ve sıkıntı duymadan aşmaktadır. Asla şaşkınlığa düşüp yolunu kaybetmemekte, yolda tıkanıp kalmamakta ve tereddüt etmemektedir.
İlim öğrencisinin karşılaştığı kolaylığın ilki ve en büyüğü, meleklerin kanatlarıdır.
Bu kanatlar ilim öğrencisi için yere iner ve son derece şefkat ve yumuşaklıkla onu üzerine alır. Sonra, engellerin üstüne yükselip adeta engellerle alay ederek, onlara aldırmadan geçip gitmesi için meleklerin kanatları ilim öğrencisini kaldırır, yükseklere çıkarır.
Meleklerin kanatlarında manevi dereceler kateden ilim öğrencisi dünya hayâtının ağırlıklarından hafiflediğini, yeryüzünün kir ve pisliklerinden gönlünün ve vicdanının temizlendiğini hisseder.
Vicdanında hoşnutluk nağmeleri ve mutluluk melodileri ses verir. Yüzünde derin bir neşe belirir.
Sonra bütün bunlar yola devam etme azmi ve kararlılığı biçiminde davranışlarına akseder.
Bu durum gerçekte Hz. Peygamber’in (s.a.v.) haber verdiğinden başka bir şey değildir:
“Göktekiler ve sudaki balıklara varıncaya kadar yeryüzünde yaşayan tüm canlılar ilim öğrenen kimse için mağfiret dilerler.”
Denizlerin karanlık mağaralarında ve yoğun su katmanları altında yaşayan balıklara varıncaya kadar tüm canlılar ilim öğrenen kimse için sürekli mağfiret diliyorlar. Mağfiret dilekleri su katmanlarını yarıyor, nihayet suyun yüzeyine çıkıyor ve bir ahenk içinde diğer dualara katılıyor.
Sevgili gençler...
İlim öğrencisinden bütün dünya razı ve hoşnuttur.
Aileden başlayıp tüm canlılara varıncaya kadar bütün dünya...
Makam ve onur bakımından ilim öğrencisinin sahip olduğu fazilet ve üstünlüğe denk hiçbir fazilet ve üstünlük yoktur... İbadetle meşgul olan (âbid) kimse Allah katında ve insanlar nezdinde yüksek bir derecede olduktan sonra, ilmiyle amel eden alim de, elbette daha yüksek bir makamda ve daha ulvi bir mertebede olacaktır.
Alimin âbid kimseye olan üstünlüğü, dolunayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.
Dolunayın bulunmadığı bir gecede yıldızlar parlak bir biçimde ortaya çıkarlar ve etrafa ışık saçarlar. Hatta ışığı cılız en uzaktaki yıldız bile belirginleşir, göze gelir. Ama ay ortaya çıkıp dolunay halini aldığında o yıldızlar tutulur, gizlenir ve tevazu gösterirler.
Alim ile âbid arasındaki fark işte böyledir!!..
“Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmazlar. Peygamberler miras olarak sadece ilim bırakırlar. Kim ilmi elde ederse büyük bir pay ele geçirmiş olur.”
Büyük bir miras, ağır bir sorumluluk, zor bir emanet...
Kime bu miras verilmiş ve o da bunları hakkıyla takdir edip kıymetini bilerek, gereğini yerine getirmiş ise muhakkak o dosdoğru bir yola (sırat-ı müstakim’e) iletilmiştir. Kime de bu miras verilmiş ve o da bunları hakkıyla takdir edemeyerek kıymetini bilmeyerek, gereğini yerine getirmemiş ise muhakkak onun ameli boşa gitmiştir. Ve kime de bu miras verilmemiş ve o da bunları elde etmek için gayret göstermemiş ise muhakkak o dünyasını ve ahiretini ziyan etmiştir.
Sevgili gençler...
Göz ve kalplerimizden cehalet örtülerini kaldırmaya ve ardından hayât yolculuğunu sürekli olarak başkalarının ardısıra giden ve onlara uyan kuyruk insanlar olarak değil; onurlu önderler olarak sürdürmek için bu mirası elde etmeye ve ona olan güveni yeniden sağlamaya ne kadar muhtacız.
Aklıma konuyla alakalı çok güzel bir hikaye geliyor.
Rivayetlere göre;
Hz. Peygamber’in vefatından sonra Ebû Zerr (r.a.), bir gün Medine’nin çarşılarını dolaşıyordu. İnsanları kargaşalı bir halde gördü. Dünya hayâtı onları iyiden iyiye meşgul etmiş, hayât meşgalesi onlara egemen olmuş, akıl ve duygularını esir almıştı.
Ebû Zerr (r.a.), dünya hayâtının müslümanları bu derece meşgul etmesinden endişeye kapıldı. İnsanlara seslendi:
–İnsanlar! Şimdi mescidde Muhammed’in mirası dağıtılırken siz mal ve ticarete kendinizi kaptırmış ne yapıyorsunuz?!
Bu söz üzerine insanlar derhal mescide koşuştular.
Ancak mescidde rukü ve secde eden, ibadet edenlerle birlikte, ilim öğreten alim ve ilim öğrenen öğrenciler ve fıkıh öğreten fakîh ve fıkıh öğrenen öğrencilerden başka bir şey göremediler. Derhal homurdana homurdana geldikleri gibi ökçeleri üzere geri döndüler. Ebû Zerr’e (r.a.):
–Mescidde, söylediğinden bir şey göremedik?! dediler. Ebû Zerr (r.a.):
–Muhammed’in mirası işte odur, cevabını verdi.
Bu bir hatırlatma ve öğüttü.
Sevgili gençler...
Ben de size ve kendime bu mirası hatırlatıyor ve onu öğütlüyorum. Zira hatırlatma ve öğüt, Allah’a inanan (mü’min) insanlara fayda verir.
İnsan bir yolcudur, yolcunun klavuzu rasulullah, haritası kur'an, pusulası akıl,
sermayesi iman, azığı amel, yakıtı sevgi, karakteri ahlak, aksesuarı edep,
sıfatı merhamet, adı şeref ve izzet, modeli müebbet, parolası sabır ve sebat olmalıdır.
"Aralarında yaşayabileceğin samimi arkadaşlar edin; çünkü onlar iyi günlerde gönül şenliği, kötü günlerde yardımcıdırlar."
Kopan gülün dalında durması ne kadar zorsa
Kırılan kalbin de onarılması o kadar zordur.
Menfaatine alet edemediğin insanlara
Kızma ve çamur atma.
Hakikati güneşe benzetirler, doğrudur.
Gözlerimizi bozar diye çoğuna bakmayız.
"İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah, Yardımcısıdır doğruların Hz. Allah" Ziya Paşa
"Gece kalkışı hamele-i Kur'an üzerine farzdır." Kenzü'l-Ummal
"Deniz gibi mal kazan, fakat sen üzerinde gemi ol." Mevlana
"Kim ilim arama yolunda olursa, cennet de onu arama yolunda olur." Hz. Ali (r.a.)
"Dünya düşüncesi kalpte karanlıktır, ahiret düşüncesi ise kalpte nurdur." Hz. Osman (r.a.)
"Ne varsa çöplüğe at, belli başlı zamanlık,
Ölümü öldürmekte olanca kahramanlık." Necip Fazıl Kısakürek
"O da gazi olmak istedi, fakat ona anlatmak gerekti ki, şehid olmayı göze alamayan gazi olamazdı." Arif Nihat Asya
"Hekimlerin yaptığı en büyük hata ruhu düşünmeden yalnız bedeni tedaviye teşebbüs etmeleridir." Eflatun
"Olayları ve düşünceleri kritik etmek için cins kafa ister, fakat taklit etmek için fazla zeki olmaya gerek yok..." S. Ahmed Arvasi
"Konuşulanlar kalpten çıkarsa kalbe kadar girer, ama dilden çıkarsa kulağı asamaz." Arap Atasözü
"Kalbini öğütle yaşat, hikmetle aydınlat." Hz. Ali (ra)
"İnsanoğlunun içinde bir et parcası var ki, o et parcası düzelirse bütün bünye düzelir. O et parcası bozulursa bütün bünye bozulur. İşte o kalptir." Hadis-i Şerif
"Dünyadaki hiçbir yol kalp ile beyin arasındaki kadar uzun değildir." Hikmetli Söz
* Cömertlikte yardım etmede akar su gibi ol,
* Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
* Başkalarınn kusurunu örtmede gece gibi ol,
* Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
* Tevâzû ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol,
* Hoşgörülükte deniz gibi ol,
* Ya olduğun gibi görün, Ya göründüğün gibi ol ! MEVLANA
"Meşe gölgesinde filizlenen yosunlar çok defa kendilerini meşe fidanı sanırlar." Cenap Şehabettin
"Kibir bele bağlanan taş gibidir, onunla ne yüzülür, ne de uçulur." Hacı Bayram-i Veli
"Dağı iğne ucu ile kazmak, gönülden kibiri çıkarıp atmaktan daha kolaydır." Ebu Haşim-i Sofi
"Allah dostları o kişilerdir ki İnsanlar dünyanın görünüşüne baktıkları zaman onlar, dünyanın içyüzünü görürler." Hz. Ali. (r.a)
"Tilki derisi altında çalım satmaya ne gerek vardı,
Bilir misin ki rahmetli, tavukları o derinin içinde çalardı." Ahmed Seven
"Yüce tahta binenler yere düştü,
Yüce benim diyene sinek üstü." Yunus Emre
"Yol odur ki doğru vara,
Göz odur ki, Hakkı göre,
Er odur ki alçakta dura,
Yüceden bakan göz değil." Yunus Emre
"Kitap dilsize dil, gözsüze göz, güçsüze güçtür." Hikmetli Söz
"Kötü kitaptan beter hırsız yoktur." İtalyan Atasözü
"Kalbi diline hakim olmayan kimsede hilim olmaz." Hz. Zeyd B. Sabit (r.a.)
"Kitaplar, fikirler harbinin silahlarıdır." Hikmetli Söz
"Kitaplardan önce kendimizi okumaya çalışalım." Mevlana
"Bugünü düşünürüm...
Dün öldü!!
Yarın var mı?
Gençliğe de güvenmem.
Ölen hep ihtiyar mı?" Bişr-i Hafi
"Okuyan insan fenalığa vakit bulamaz." Hikmetli Söz
"Ruhun ilacı kitaptır." Japon Atasözü
"Yetişen zekaları kitaplarla beslemeyen milletler hüsrana mahkumdurlar." Plether
"El elin eşeğini şarkı söyleyerek arar." Nasreddin Hoca
-"Allah için ateşe atılmak vardır. Lakin ateşe atılmadan önce kendinde İbrahimlik olup olmadığını araştır. Çünkü ateş seni değil İbrahimleri tanır ve yakmak.." Mevlana
"Hoşuna giden komşunun evi de, köyü de cennet gibi görünür. Yüzünü görmek istemediğin komşunun yanında ise cennet, cehennemdir." Şeyh Sadi
"Kendi seviyende olanı komşu edin." Nasir-i Husrev
"Komşularından av kapmak aslanlara ayıptır, köpeklere değil." Mevlana
"Bir elde kadeh, bir elde Kur'an
Bir helaldir işimiz, bir haram,
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kafiriz, ne tam müslüman." Ömer Hayyam
"Komşunla kavga etme, misafir gider o kalır." Hz. Ebu Bekir R.A.
"Nice Kur'an okuyucuları vardır ki Kur'an onlara lanet eder." Hadis-i Şerif
"Biz Allah Rasulunun zamanında Kur'andan on ayet okur ezberler, onu hayatımıza tatbik eder, sonra bir diğer on ayete geçerdik." Abdullah İbn-i Mesud
"Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş,
Bir veliye bende olmak cümleden evla imiş." Yavuz Sultan Selim
"Fatih Sultan Mehmetíin ortaçağı kapayıp yeniçağı açması, yaşadığı çağa ayak uydurmasından değil, Kur'ana uyup yolundan gitmesindendir." Ahmet Seven
İnsan azap çekmez, Allah yazmayınca
Allah azap yazmaz, insan azmayınca ! ! ! Guzel Söz
"Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kur'anın,
Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın,
Ya acar Nazm-i Celilin bakarız yaprağına,
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına,
İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için." Mehmed Akif Ersoy
"Modern ilmin ondört asır geriden takip ettiği Kur'an-a yemin ederim ki O Allah kelamidır." Kaptan Cousteau
"Senin asrında yaşamadığım için için üzgünüm ey Muhammed (s.a.v.). Öğreteni ve neşredeni olduğun bu kitap senin sözlerin değildir. Bunun Allah'tan geldiğini inkar etmek, mevcut ilimlerin yanlışlığını ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için insanlık senin gibi seçilmiş bir kudreti bir defa görmüş bundan sonra göremeyecektir. Ben huzuru mehabbetinde kemal-i hürmetle eğilirim." Prens Bismark
"Her canlıya Hak, layık olan cevheri verir;
Tırtıl iki diş bulsa eğer ormanı yerdi.
Şayet kediler haftada bir gün uçabilse,
Dünyada bütün serçelerin nesli biterdi." Bekir Sıdkı Erdoğan
"Kuvvetli olanın mutlaka haklı olmasırekmez." Aristo
"Kuvvetli kimse güreste başkalarını yenen değil, öfke halinde nefsine hakim olandır." Hadis-i Şerif
"İnsanlar da balıklar gibi yaşar. Daima büyükler küçükleri yer." A. Sidney
"Kuvvet 'hakk' doğurmaz, ancak meşru kuvvete itaat mecburiyeti vardır." Rousseau
"Kuvvetin en kötüye kullanılmış şekli, kişinin karşısındakine zorla 'evet' dedirtmesidir." Alain
"Çoban kurdun işine razı olursa köpek yabancıya havlamaz." Ebu Umame (ra)
"Bu dünya padişahların amel defteridir. İyi olurlarsa iyilikle kötü olurlarsa kötülüklerle anılırlar." Nizamül Mülk
Sanma sahim herkesi sen sadıkane yar olur,
Herkesi sen dostmu sandın belki ol ağyar olur,
Sadıkane belki ol cihanda dildar olur,
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur. Fatih Sultan Mehmet
"Emre lakayt davranmak, amiri tanımamaktan doğar." Ebu Amr İmail B. Nuceyd
Bir mum diğerini tutuşturmakla,
Işığından bir şey kaybetmez. (Mevlana)
Kibir, bele bağlanan taş gibidir.
Onunla ne yüzülür, ne de uçulur. (Hacı Bayram Veli)
Lüzumsuz şakalar, mü'minin ağırlık ve ciddiyetini giderir. (Hadis)
olumecel
genclik
Bugün 103863 ziyaretçi (364187 klik) kişi burdaydı!